Ana Menü

Neden okula başlamak için yedi yaş geç?


0-6 yaş çocuklarının bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimlerinin en hızlı olduğu dönemlerden biridir. Okul öncesi programlar 36.-72. aylar arasındaki çocukların bilişsel, sosyal, duygusal, dil, psikomotor değişimlerinin desteklenmesi ve özbakım becerilerinin kazandırılmasını esas almaktadır. Eğitimciler, okul öncesi çağdaki çocukların eğitiminin ilköğretim çağından önce zorunlu olarak anaokuluna başlamasının gerektiğini bilimsel çalışmalarla ortaya koymaktadır. Bir çok araştırma, okul öncesi eğitim kurumlarında yetişen çocukların bu kurumlarda yetişmeyenlere oranla okula ve çevreye uymada daha ileri olmalarını bu kurumlarda yetişmelerine bağlamaktadırlar.


İnsan yaşamı için bu denli önemli olan ilk yıllarında okul öncesi eğitim kurumuna giden çocuklar neler kazanır?:

  • Erken çocukluk yılları bireyin gelişiminde en kritik dönemdir. Beyin gelişimi yaşamın ilk yıllarında şekillenir ve bilişsel, dil, hareket, sosyal ve duygusal alanda hızlı ve yeri doldurulamayacak atılımlar gerçekleşir.
  • Okulöncesi eğitim kurumlarında çocukların gelişim düzeyleri esas alınarak gelişimlerine katkıda bulunulmaktadır.
  • Çocuklar, ilk kez okul öncesi eğitim kurumlarında planlı programlı bir şekilde toplumsallaşma sürecini yaşarlar. Bu süreçte çocuklar, kişilerarası ilişkileri geliştirerek sosyal beceri eğitimi alırlar. Kurallara uyma, işbirliği yapma, alınan kararlara katılma, paylaşma ve sorumluluk üstlenmeyi öğrenerek duygusal açıdan kendilerini ifade edebilirken başkalalarını da anlayabilir, problemlerini çözebilirler. Düzenli olarak her gün birlikte olan okul çalışanları ve çocuklar arasında duygusal bağlar güçlenerek insanlara güvenmeyi, bağlanmayı, yerine ve zamanına uygun davranma becerisini kazanırlar.
  • Çocuklar okul öncesi eğitim kurumlarında demokratik tutum ve davranışlar kazanırlar. Böylece geleceğin iyi vatandaşları yetişir, hak ve sorumluluklarını öğrenirler.
  • Kişisel bakım düzeni becerisi kazanır. Kendi ihtiyaçlarını fark etmeyi ve kendi başına karşılamayı öğrenir. Bu da özgüvenini artırır.
  • Çocuğun varolan gelişim düzeyi, öğretmeni ve çocuk gelişim uzmanları tarafından izlenerek belirlenir. Okul ve aile işbirliğiyle çalışmalar yapılarak daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilir.
  • Yaratıcılık, her insanda farklı düzeylerde bulunan insanın doğuştan sahip olduğu bir kavram olup bilişsel bir yetenektir ve eğitim yoluyla geliştirilebildiği kanıtlanmıştır. Bu yeteneğin erken yıllarda saptanması ve uygun tekniklerle eğitilmesiyle yaratıcılıkları geliştirilir.
  • Yapılan araştırmalara göre okul öncesi eğitim alan 1. ve 2. sınıf öğrencilerinin matematik yeteneği okul öncesinden yararlanamayanlara göre anlamlı bir şekilde düşüktür.
  • Genellikle anne babaların en sık yakındığı konulardan biri de yemek (seçme, az yeme, çok yeme, sağlıksız beslenme, vb.) problemidir. Okul öncesi eğitim kurumlarına başladıktan sonra çocuklar genellikle sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanırlar.
  • Özgüven, okumak ve yazmak için gerekli olan ritm duygusu, el-göz-ayak koordinasyonu gerektiren beceriler, temel matematiksel becerileri, okuma yazma okula uyum davranışları kazandığı için ilköğretim 1. sınıfta başarılı olması için gereken becerileri kazanır.
  • Ülkemizde okul ortamı yarışçı ve rekabetçidir. Çocuğa çalışıp “iyi” bir ilköğretim, lise, üniversiteye girmesi için sürekli baskı yapılmaktadır. Okul öncesi eğitim kurumuna gitmeyen çocuk, daha başlarken okulun zorlu ortamına girmekte ve ayak uyduramaması halinde okuldan soğumasına neden olabilir. Oysa okul öncesi eğitim kurumlarında sınav ve not alma söz konusu olmadığı, arkadaş, oyun, eğlence ve bol aktiviteli olduğu için çocuklar severek ve isteyerek okula giderler. Bu da okulla ilk tanışmalarının olumlu olmasını ve ilkokula duygusal anlamda hazır olmasına yardımcı olur.
  • Anne-babaya ve kendisini yetiştiren diğer büyüklerle bağımlılığı azaltır ve kendine yeten, özbakım becerisi gelişen bağımsız bir birey olmasına yardımcı olur.
  • Okul öncesi dönemi çocuğunun dil gelişimi yeterince gelişmediği için sıkıntı ve sorunlarını ifade etmekte yetersizdir. Bu nedenle de bunlarla baş etme güçlüklerini, doğrudan ifade edememekte, ancak oyun, resim, somatik yakınmalarla (baş ağrıması, mide bulanması, kabızlık, alt ıslatma, vb.) projektif yollarla dışa vurmaktadırlar. Okul öncesi eğitim kurumlarındaki yoğun aktiviteler yoluyla rahatlayan çocuk, kendini ifade eder ve rahatlar.
  • Çocuk hayata oyun aracılığıyla hazırlanır. Duygu ve düşüncelerini, günlük yaşamını oyun aracılığıyla yansıtr. Bu yönüyle oyun, aynı zamanda çocuğun değerlendirilme aracıdır. Okul öncesi öğretmenleri bunun önemini bildikleri için çocuğu yakından izlerler ve çocuğun olası sıkıntılarını fark ederek gerekli çalışmaları yaparlar.
  • Ev ortamında çocuklar kendilerini oyalamak için ne yapacaklarını bilemediklerinde çabucak kitle iletişim araçlarına sığınırlar. Bilgisayar, internet , TV, VCD, DVD bağımlılığının son zamanlarda arttığı dikkate alındığında ana okulunun önemi daha da artar.
  • İlk okulda gerek sınıfiçi gerek sınıfdışında uyulması gereken bir çok kural vardır. İlk kez bu kurallarla karşılaşan çocuk bir taraftan bunları öğrenmeye çalışırken bir taraftan da dikkatini öğrenmeye vermekte zorlanabilir. İlköğretim 1 ve 2. sınıfta yaşanan başarısızlığın bütün eğitim hayatını olumsuz etkilediği göz önüne alındığında okul öncesi dönemin önemi daha da artar. Okul öncesi dönemde kurallar ve sınırları öğrenen çocuk ilköğretimde okul ortamına daha kolay uyum sağlar.
  • Dil ve nedenleme (muhakeme) becerisi kazanır ki bu da okul başarısında çok önemlidir.
  • Yapılan bir çok araştırma sonucuna göre, daha önce okul öncesi eğitim kurumlarına giden çocukların sosyal ve duygusal uyum puanı, gitmeyen çocukların uyum puanına göre anlamlı düzeyde yüksektir.